Bir Gezi Rotası: Perge-Kekova (Likya Yolu)

Din öğretimi genel müdürlüğünün yaz etkinlikleri kapsamında Antalya'nın Kumluca ilçesine yolumuz düştü. Likya yolu diye tabir edilen, Roma ve Likya Medeniyetinden kalma Antik Şehirleri bu vesileyle gezme isteği bir anda hasıl oldu. Bunun için güzergah olarak Aksu Perge'yi başlangıç olarak seçtik. Buradan hareketle Antalya'nın batı ilçeleri yolundaki antik şehirleri hem gezip hem ibret almak için güzel bir gezi planladık. İlk önce Antalya merkeze uzaklığı 18 km olan en yakın ilçesi Aksu sınırlarında bulunan Perge'ye uğradık. Buralara şahsi vasıta ile geldiğimiz için ulaşım konusunda sıkıntı çekmedik. Toplu ulaşımla da Aksu'ya daima Antalya merkezden otobüs bulmak mümkün. Aksu'ya geldikten sonra Perge'ye ulaşmak da sanıldığı kadar zor değil. Perge bu haliyle bile ihtişamını koruyan antik bir Roma şehri. Tiyatrosu, stadyumu, su kanalı ve şehrin cazibesini yansıttığını düşündüğümüz dükkan ve ev kalıntıları ile gezilip görülmesi gereken bir şehir.

Perge gezimize, önce şehir içini oluşturan su kanalı etrafında çevrelenmiş dükkan ve evlerle başlayıp, şehirde bulunan hamam ve kanal sistemini de gezerek devam ettik. Şehrin girişindeki "Roma şehir kapısı" tam bir sembol niteliğinde. Antik şehrin hemen yanında yer alan stadyum hala aynı güzelliği koruyor. Şehre bitişik olan Tiyatro ise bir bütün halinde sağlam vaziyette kalıntıları mevcut. Buradan çıkarılan heykel ve diğer eserler Antalya müzesinde sergilenmektedir. Perge şehrine giriş ücretli.

"Perge Antik Kenti, Geç Klasik, Helenistik ve ağırlıklı olarak Roma İmparatorluk dönemleri bağlamında planlama açısından önem taşıyan bir kenttir. Geç Klasik Dönem’de akropoliste uygulanan plan, Helenistik Dönem içerisindeki genişlemeyle birlikte aşağı kente de taşınmıştır. Kent planlaması çerçevesinde, aşağı kentin kuzey-güney eksenini oluşturan sütunlu cadde iyi korunmuş bir örnek olarak dikkate değerdir. Diğer yandan, kuzey-güney doğrultulu sütunlu caddeyi ortasından boylu boyunca kat eden su kanalı ise, bu anlamda önemli bir tasarımdır. Kanal, kentteki dört anıtsal çeşme yapısı ve iki büyük hamam ile beraber, sıcak Pamphylia ovasındaki Perge’ye bir “su kenti” kimliği kazandırmıştır. 

Helenistik Dönem’de inşa edilen, Roma İmparatorluk Dönemi ve Geç Antik Dönem’de onarım gören savunma sistemi Perge’yi öne çıkaran bir diğer öğedir. Aşağı kentin etrafındaki sur duvarı, kuleler, bastionlar ve kapılar büyük oranda ayaktadır. Akropolis surları da göz önüne alındığında Perge, antik çağ askeri mimarisine dair değerli bir bilgi kaynağı olarak belirmektedir. Perge Antik Kenti, yukarıda sayılan nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne önerilmiştir." (http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR-44411/perge-antik-kenti-antalya.html)


Pergeden sonra, kısa bir yolculukla Antalya merkeze geldik. Burada Kaleiçi, Yivli Minare, Konyaaltı, Karaalioğlu parkını gezip Likya yoluna doğru yola çıktık. Bunun için öncelikli olarak yine bu güzergahta yer alan bir Roma şehri "Phaselis" Antik kentine uğradık. Phaselis, Kemer ilçesine bağlı orman ve deniz ile içiçe geçmiş güzel bir liman şehri. Antalya merkeze 56 km uzaklıkta. Yol gayet düzgün trafik yaz dönemlerinde tur otobüsleri nedeniyle zaman zaman sıkışık olabiliyor.

Phaselis; orman ve denizin mükemmel biçimde birleşmesiyle oluşan harika bir dinlenme ortamı. Büyüklük bakımından liman olarak 3 ayrı yerden denize girme imkanı var. Plajı; kumlu ve çakıl taşlı olarak farklı özellikte. Şehrin girişindeki kemer, yürüyüş yolları, tiyatro ve liman oldukça iyi korunmuş. Bu antik şehre giriş ücretli. İnsanı dinlendiren sakin ortamı ile gezilip, görülmesi tavsiye olur. Phaselis'te çok kalabalık sahil şeridi olduğu gibi kıyı etrafını gezerek sessiz ve sakin plajlarını yaz döneminde de rahatlıkla bulabilirsiniz.

"Phaselis Antik Kenti; İ.Ö. VII. yüzyılda Rodos'lular tarafından kurulmuştur. Uzun yıllar Likya'nın doğu kıyısının en önemli liman özelliğini koruyan kentin üç limanı vardır. Kuzey Limanı, Savaş Limanı veya Korunmuş Liman ve Güney Limanı. Bunlardan en önemlisi güneydekidir. Kentin ortasında 20-24 metre genişliğinde muhteşem bir cadde vardır. Bu caddenin güney ucunda Hadrian Kapısı bulunur. Caddenin iki yanında gezinti yolları ve dükkânlar vardır. Bunların da yakınında Hamamlar, Agora ve Tiyatro gibi kamu yapıları bulunur. Bu yapıların tarihinin İ.Ö. I. ve II. yüzyıla kadar uzandığı ileri sürülmektedir. Kent merkezi ile 70 m. yükseklikteki plato üzerine kurulmuş olan yerleşim yeri arasında su kanalları vardır. Phaselis’e Antalya-Kumluca karayolunun 57.km.'sinden güneye dönüldüğünde yaklaşık 1 km. sonrasında ulaşılır. (http://www.antalya-kemer.bel.tr/phaselis-antik-kenti)


Phaselis kentinden ayrıldıktan sonra aynı güzergahta bulunan Pagan kültürün merkezi konumunda olan Olympos Antik kentine ulaştık. Olympos'un Phaselis kentine uzaklığı 28 km. Antalya merkeze uzaklığı ise 84km dir.  Olympos da eski Helenistik dönem kalıntıları, şehrin içinden geçen ırmak ve ırmak etrafında sıralanmış dükkanlar, tiyatro ve Helenistik uygarlığın çeşitli mekanlarını içinde barındıran Olympos dağı etrafında kümelenmiş bir şehir. Olympos; deniz ve ormanın birleşimiyle insana eşssiz dinlenme ve tarih ortamı sunan güzel bir kent. Sahil yaz dönemlerinde oldukça kalabalık olduğundan, sahil şeridini ve plajları gezmektense bu şehrin doğayla bütünleşmiş eski kalıntılarını gezmeyi tercih ettik.

Olympos'taki zamanın muhteşem eserleri, orman ve ırmak arasında kalarak tarihin tozlu sayfalarında yerini almış. Olympos dağı etrafında çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan antik şehir; bu güzergahta gezilmesi gereken yerlerden. Yazları, bu sahil alanına kamp için gelenler de çoğunluk oluşturuyor. Şehre giriş ücretli. Antik şehrin plajına bitişik halde olan çıralı plajı da eşsiz güzellikte. Aile ortamı için Olympos'un sıkışıklığına nazaran Çıralı ve daha ilerisinde yer alan plajlar deniz ortamı için daha tercih edilir.


"Olympos şehir adını 16 kilometre kuzeyindeki Toroslar'ın batı uzantılarından biri olan 2375 metre yüksekliğe sahip Tahtalı Dağı’ndan alır. Beydağları-Olympos Milli Parkı sınırları içindedır. Kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte İ.Ö.167–168 yılarında basılan Likya Birlik sikkelerinde adı geçen Olympos, Likya Birliği’nde üç oy hakkına sahip altı şehirden biridir. Birlik'te Likya’nın doğusunu temsil etmiştir. Kentin günümüze ulaşmış kalıntılarının çoğu orman içinde ağaç ve çalılarla örtülü olup Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine aittir.
Olympos’un günümüze kadar ulaşmış kalıntıları genellikle doğudan batıya doğru, hızla denize akan bir ırmağın ağzında ve her iki yakasında yer alır. Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı bir kanal içine alınarak her iki yakası da iskele olarak kullanılmış ve köprü ile birbirine bağlanmıştır. Bugün köprünün bir ayağı yerinde durmaktadır. Güney kıyıda, Hellenistik Dönem'in çokgen örgülü duvarı ile yanındaki Roma ve Bizans onarımlarını işaret eden bölümü görülmektedir. Nehir ağzına yakın bir yerde küçük ve dik akropolde geç dönemlerden kalan yapı kalıntıları yer alır. Irmağın güney kıyısındaki Hellenistik temelli ve Roma onarımlı küçük tiyatro oldukça harap olup, girişin bir yanı iyi korunmuş durumdadır." (https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/antalya/gezilecekyer/olympos)

Aynı güzergahta ilerlemeye devam ettiğinizde Kumluca sınırlarında kalan Adrasan plaj ve koylarına gelirsiniz. Burada yat turlarıyla çevrede yer alan muhteşem koyları gezme fırsatınız olur. Adrasan'ın Olympos antik kentine uzaklığı 12kmdir. Buraya kadar gelmişken yaklaşık 1 saat sürecek yat ve tekne turlarına katılmanızı tavsiye ederim.

Adrasan'dan sonra 26 km uzaklıktaki Kumluca Merkeze geldik. Güneyin seracılık kenti olan Kumluca tepeden bakıldığında cam ve sera naylonu ile kaplanmış şekilde bir görüntü veriyor. Şehrin simgelerinden Belediye tarafından yaptırılmış kulede; çayınızı yudumlarken, şehri izleyebilir; varsa buradaki nikah ve kültür etkinliklerine katılabilirsiniz. Bu kuleden şehrin mimarisini ve özellikle sera tarlalarını kuşbakışı izlemek, müthiş bir seyir zevki veriyor.

Kumluca merkeze, yaklaşık 6km uzaklıkta yer alan Rhodiapolis antik kentine uğramadan geçmek olmaz. Burası Kumluca'yı kuşbakışı gören tepe konumunda bir yer. Halen kazılar burada devam ediyor. Rhodiapolis'i gezmek, kızgın güneş ve nem etkisiyle yorucu olabilir. Rhodiapolis, zirvesinden Kumluca'nın sera tarlaları manzarası net olarak görülebilir. Rhodiapolis; dağ eteğinden zirvelere doğru kurulduğundan, zirve noktalara tırmanmak zaman zaman insanı yoracaktır. Kızdırıcı güneş, tırmanış ve dağ ortamında yürüyüşleri daha da zorlu kılacaktır.

Rhodiapolis kazılarının devam etmesinden dolayı, girişler de herhangi bir ücret alınmıyor. Zamanla tüm yapılar ortaya çıkarıldığında farklı ve güzel bir şehir olacağını düşünüyorum. Bu haliyle diğer antik şehirlerin gerisinde kaldığını söyleyebilirim. Oldukça bakımsız ve dağın tepesinde olması ulaşım şartları ve yürüyüş yollarının bozukluğu sebebiyle zor gezilebilir bir antik kenttir. Çalışmalar tamamlandığında çok güzel bir şehir görüntüsü ile karşılaşabiliriz.

"Sarıcasu Köyü yakınında bir tepe üzerinde yer alan Rhodiapolis, isminden dolayı Rodoslular’ın kurduğu bir şehir olarak kabul edilir. Çok yakınında bulunan Gagai, Phaselis, Korydalla ve Olympos gibi bölgedeki pek az Rodos kolonisinden birisidir. Theopompos’un belirttiğine göre Rhodiapolis, adını Mopsos’un kızı Rhodos’tan alır. Ancak kentin likçe isminin “Wedrei” (Wedrennehi / Wedrenni), olduğu düşünülür. Rhodiapolis, Likya dilindeki yazıta sahip kaya mezarı dışında M.Ö 7. yüzyıl öncesini yansıtacak kalıntılara sahip değildir. Kentte bilinen en erken kalıntılar Klasik Çağ kaya mezarlarıdır. Lykia dilindeki yazıtlı kaya mezarı ve tiyatronun kuzeyindeki Helenistik kule dışında geleneklerine bağlı olan bir Roma kenti izlenimini vermektedir. Ancak, kalıntılar arasında büyük bir kısmı tahrip olmuş Bizans çağı yapıları çoğunluktadır.

Rhodiapolis kentinin önemli kalıntıları; tiyatro, hamam, agora/stoa, sebasteion, tapınaklar, kilise, sarnıçlar, kenotaph, nekropoller ve konutlardır. Rhodiapolis kentinin en çok dikkat çeken özelliği, küçük taşlardan harçlı veya harçsız olarak inşa edilmiş hala ayakta olan çok sayıdaki yapıdır. Bunlar değişik ölçülerde olup, birçoğu özel kişilere ait evlerdir. Şehir merkezinde Grek planlı küçük bir tiyatro yer alır.Tiyatronun üst kısmında batıya doğru sadece apsisi korunagelmiş bir kilise göze çarpar. Yerleşimin doğu sınırındaki son kamu yapısı ise bir Roma hamamıdır. Hamam genel planlamasıyla Anadolu- hamam- gymnasion karakteristiğindedir...

Rhodiapolis’in nekropolü kentin, doğu, güneydoğu ve kuzeyinde yoğunluk göstermektedir. Büyük çoğunluğunu Roma Çağı’na ait lahitlerin oluşturduğu nekropol alanlarının en ilginç kalıntısı Lykia dilinde kitabeli kaya mezarıdır." (https://antalya.ktb.gov.tr/TR-112753/rhodiapolis-antik-kenti.html)

Kumluca ilçesine yakın konumda yer alan başka bir antik kent de Lymra antik kentidir. Lymra antik kenti, Kumluca'ya 12 km uzaklıkta bulunan Finike sınırları içinde yer alan güzel bir şehirdir. İçerisinde buz gibi akan ırmak ve eski şehir kalıntıları ile Likya uygarlığının dönemini günümüze yansıtmaktadır. Tiyatro ve anıt mezarları ve diğer şehir kalıntıları, yeşilliklerle birleşince gezilmesi zevk veren bir hale bürünmüş. Kumluca'ya kadar geldiyseniz buraya uğramadan dönüş yapmamanızı tavsiye ederim. Yol üstünde göreceğiniz kaya mezarları da sizi şaşırtacaktır. Kaya mezarlarının içlerinin oyulup, defineciler tarafından aranmış olması da maalesef tarihe ve ölülere olan saygısızlığımızın en net ifadesidir.

"Finike İlçesi, Turunçova Beldesi, Yuvalılar Köyü sınırları içinde yer alan Limyra'nın adı, Likçe yazıtlarda "Zemuri" olarak geçer. Bu da şehrin en azından İ.Ö. 5. yy.dan itibaren yerleşim gördüğünün kanıtıdır. Ancak şehrin en aktif dönemi, İ.Ö. 4. yy.ın ilk yarısında Likya Kralı Perikles zamanıdır ki, bu dönemde Limyra, Likya'nın başkenti durumundadır. Bölge ile ilgili tarihi kayıtlardan; Perikles'in Likya Birliğini oluşturmak ve egemenlik sahasını genişletmek için uğraştığı yıllarda Pers hâkimiyetinin söz konusu olduğu, ancak bu hâkimiyetin sadece sözde kalarak diğer şehirler gibi Limyra'nın da büyük bir serbesti içinde kaldığı anlaşılmaktadır.

Perikles Döneminden sonraki parlak devrini İ.S. 2. ve 3. yy.larda yeniden yaşayan Limyra, zaman zaman depremler yüzünden zarar görse de yeniden inşa edilmiştir. Bizans egemenliği sırasında psikoposluk merkezi olan şehir, 8. ve 9. yy.larda Arap akınları sonrasında terk edilmiştir. Limyra Antik Kenti, 1970 yılından beri Avusturyalı arkeologlarca kazılmaktadır. Değişik dönemlere ait buluntular, hem bölge tarihini aydınlatmış hem de Antalya Müzesine çok önemli buluntular kazandırmıştır. Limyra, Likya Bölgesinin en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biridir.

Özellikle şehrin kuzeyindeki Toçak Dağında gün ışığına çıkarılan M.Ö. 4. yy.a ait Kral Perikles'in anıt mezarı mimarisinin Xanthos'taki Nereidler Anıtına benzemesi ve önemli parçalarının Antalya Müzesinde sergilenmesi ile ayrı bir önem arz eder. Günümüz köy yerleşimi ve kalıntılara ulaşan asfaltın hemen kenarında, M.S. 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır. Tiyatronun karşısındaki alanda ise İmparator Augustus'un manevi oğlu Gaius Sezar'ın M.S. 4 yılında yapılmış anıtsal mezar yapısı bulunur.(https://antalya.ktb.gov.tr/TR-67538/limyra.html)

Lymra gezisi noktaladıktan sonra sahil şeridinden uzaklaşıp, Antalya'nın iç kesimlerine doğru yol almaya başladığınızda yaklaşık 25km gittiğinizde (Finike'ye uzaklığı 30km) Arif köyü tepelerinde Finike ilçesi sınırlarında kalan Arykanda antik şehrine ulaşırsınız. Arykanda; Finike'ye 30 km, Elmalı ilçesine 36 km ve Antalya merkeze uzaklığı 140kmdir. Burayı gezmek için ciddi manada dağa tırmanmanız gerekecektir. Dağların tepelerine inşa edilmiş, harika yapıları görmek, bunların buralara nasıl inşa edildiğini hayretler içinde sorgulamak, bu geziyi  daha da anlamlı kılıyor. Koskoca taş blokların oluşturduğu devasa şehir, gerçekten Elmalı güzergahında yol alanların görmesi gereken bir yer.

Yolunuz, Kumluca, Finike taraflarına düşerse; üşenmeyin buralara gelin ve tarihte ne medeniyetler varmış, nasıl binalar ve eserler yapmış gelin ve görün. Günümüz medeniyetinin bile, bu dağlarda böyle yapıları, rahatlıkla inşa edebileceğini düşünmüyorum. Burayı detaylıca incelemekte fayda var.  Kazı çalışmaları devam ediyor gibi görünse de mekanın büyüklüğü ve şartların zorluğu sanırım bu çalışmalara engel oluyor. Giriş ücretsiz. Dağda ormanla bütünleşik bir gezi yapmak isteyenleri Arykanda'ya davet ederek şehir hakkında biraz bilgi verelim.

"Arif Köyü sınırları içerisinde yer alan Arykanda Antik Kenti'nin ismi Likya dilinde 'Ary-ka-wanda", "yüksek kayalığın yanındaki yer" anlamına gelmektedir. Kentin adının filolojik açıdan yerli Anadolu dilini yansıtması, bölgenin en eski şehirlerinden biri olduğunu göstermektedir. Arykanda'nın yanı sıra, son yıllarda Limyra ve Patara'da ele geçen Geç Kalkolitik- Erken Bronz Çağı baltaları genel olarak bu bölgenin yoğun, olarak iskan edildiğine işaret etmektedir. Ancak, II.bine tarihlenen taş balta dışında, buluntulara dayanarak, şehir tarihini İ.Ö. 5.y.y.dan önceye götürmek güçtür. İ.Ö. 5.y.y.a ait yerli beylerden Kuprili ve Aquwami'ye ait sikkeler, Pers egemenliği sırasındaki Arykanda'yı yansıtırken, bunu İ.Ö. 4.y.y.a tarihlenen Limyra beyi Perikles'e ait sikkeler izlemektedir. Bu duruma göre Arykanda'nın bir süre Limyra egemenliğinde kalmış ve İskender ile birlikte el değiştirmiş olması gerekir. İskender'in ölümünden sonra bölgenin diğer şehirleri gibi Ptolemaiosların, ardından Seleukosların eline geçtiği, Apemea (Dinar) Barışından sonra ise Rodos'un kontrolüne girdiği bilinmektedir. İ.Ö. 2. yy.da Arykanda'nın Likya Birliğine dahil bir şehir olarak sikke bastığını görüyoruz. İ.S. 43'te İmparator Claudius'un Likya Birliğine son verdiği tarihte Likya Bölgesi Pamphylia ile birlikte bir eyalet haline sokulmuş ve Roma'ya bağlanmıştır...

Arykanda kenti, Şahinkaya diye bilinen sarp bir kaya yüzeyinin dibinden başlayan, güneye eğimli arazi üzerinde yer almaktadır. Kentte en üst seviyede yer alan yapı, Şahinkaya'nın güney batı eteğindeki gözetleme kulesidir. Kulenin güneyindeki üçgen plan veren Akropol'ün kentin ilk yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir.

Kentin gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki diğer yapısı İ.S. I.y.y.da inşa edilen stadiondur. Tek uzun kenarlarında oturma sıraları yer almakta, diğer uzun kenar yamaca açılmaktadır. Bir alttaki terasta, bölgenin ufak fakat en iyi korunmuş tiyatrosu yer alır. En alttaki terasta ise agora ve meclis binası işlevi de veren odeon görülür. Şehrin güneydoğusunda bulunan gymnasium, hamamın hemen yanında yer almakta ve hamam-gymnasium görünümü vermektedir.

Şehrin "doğu nekropolü" olarak isimlendirilen mezar alanı, birçoğu ayakta kalmış anıt mezarlarla dikkati çeker. Birbirine teras görevi gören anıt mezarların tümü İ.S. 2 yy.a ait olup bunların altındaki terasta çatı hizasına kadar ayakta kalmış hamam, şehrin iyi koruna gelmiş yapılarından biridir.Şehrin su ihtiyacı, büyük bir beceri ve su mühendisliği örneği gösteren tesislerle sağlanmaktadır. Aykırıçay'ın çıktığı yerde sarp kaya yüzeylerine oyulmuş dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hatlarını oluşturur."(http://www.finike.bel.tr/tr/m/finike/arykanda-antik-kenti.html)


Arykanda'da en çok dikkatimi çeken, pagan ve putperest kültürün dağın en tepesine kurdukları tapınaktaki küçük oyuklara insan adakları, bebek kurban etme sunakları yapmaları oldu ki bunun bereket ve huzur amacıyla yapıldığı izahı bile, insanı ürkütüyor. Dokunduğunuz sunaklarda kim bilir kaç tane bebek adak olarak sunuldu ve çaresizce vahşi hayvanların insafına terkedildi. Günümüzde bu antik şehrin bu denli korunarak gelmiş olması, bütün ihtişamının dağların tepesindeki bütün güzelliklerin şimdi harabe olarak kalıntılarının inceleniyor olması, Cenab-ı Mevla'nın bizlere bir ibret vesikası olarak göstermesi açısından dikkate alınması gereken bir durumdur.
Arykanda gezisinden sonra isterseniz Elmalı ilçesine uğrayıp yol üstünde sebze, meyve ve özellikle mısır, incir ve çay keyfi sunan köylü satıcılarla muhabbet edebilirsiniz. İsterseniz geldiğiniz yoldan geri dönüp Finike'ye geldikten sonra, sahil şeridinden koyları gezerek, Demre'ye doğru yola çıkabilirsiniz. Biz Demre güzergahını tercih ettik. Demre güzergahına doğru giderken, yolda Beymelek mevkiinde, Lagün gölünde Mavi Yengeç yetiştirildiğini görebilirsiniz. Buradan Finike'ye uzaklığı 29km olan Myra Antik kentine ulaştık.

Myra Antik kentinde daha önce hiçbir antik kentinde görmediğim büyüklükte bir tiyatroyla karşılaştım. Ayrıca antik kentte kayaların içine oyulmuş daha önce farklı şehirlerde de gördüğüm kaya mezarları, burada yoğun bir şekilde göze çarpmaktadır. Tiyatrodaki sanat günümüz dünyasından daha ileride bir zevk anlayışına sahip olduklarının göstergesi durumunda. Demre'ye Aziz Nicholas ziyareti için gelen yabancı turistlerin uğrak yeri olan Myra Antik kenti, oldukça kalabalık. Bu güzergahta gezilip görülebilir nitelikte bir antik kent olması açısından özellikle büyük ve sağlam bir tiyatro görmek isteyenlere tavsiye olunur. Giriş ücretlidir.

"Bugünkü Demre İlçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros Nehri'nin (Demre Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Andriake (Çayağzı) Limanı'ndan da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür. Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından İ.Ö. 5'inci yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler. Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliğinin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır. İ.S. 2'nci yüzyıl Myra’nın büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönemdir. Likya Birliğinin Metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştır. Bizans Döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olmuştur. Günümüze dek ulaşan ününü, Aziz Nikolaos’un (Noel Baba) İ.S. 4'üncü yüzyılda şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur.

Myra, 7'nci yüzyıldan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre Çayının getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12'nci yüzyılda köy hüviyetine dönüşmüştür. Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur. Yapılan araştırmalara göre bugün oldukça sağlam durumda olan Roma Dönemi surlarının dışında, Helenistik hatta İ.Ö.5'inci yüzyıla tarihlenen sur kalıntılarına akropol tepesi ve çevresinde rastlamak mümkündür. Akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro, gerek oturma sıraları gerekse sahne binası ile iyi korunmuş bir Roma Dönemi tiyatrosunun özelliklerini yansıtır. Sahne binası ikinci katın yarısına kadar ayaktadır.

Tiyatronun hemen iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları yer alır. Likyalıların ahşap ev mimarisinin kaya mezarlarına en iyi uyarlanmış örnekleri olan Myra mezarlarının içinde, ölüyü ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezar, en ilginç örneklerden biridir. Ayrıca yine kabartmalı veya kitabeli birçok kaya mezarı, kayalığın güneye bakan yüzünde üst üste veya yan yana sıralanmaktadır.

Tiyatro yakınındaki şehir merkezine giderken yolun solundaki hamam kalıntıları ise Roma Dönemi tuğla mimarisinin erken ve ilginç örneklerini oluştururlar. Şehrin su ihtiyacı, Demre Çayının aktığı vadi kenarındaki kayaya oyulmuş kanallarla karşılanmaktaydı. Likya konfederasyonunda üç oy hakkına sahip altı şehirden biri olan Myra’nın “En parlak kent” unvanıyla anılması ne denli önemli bir kent olduğunu göstermektedir... İ.S. 5'nci yüzyılda Likya eyaletinin başkenti olan Myra’nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması Hıristiyanlıkça da özel bir önem taşımaktadır." (https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/antalya/gezilecekyer/myra)

Myra gezisini noktaladıktan sonra Demre'ye uzaklığı 33km olan Kekova Batık Şehrine gitmek için üçağız köyüne geldik. Finike'den uzaklığı 66km olan Üçağız köyünden, Kekova Şehrine gitmek için her saat başı kalkan yat ve tekneler mevcut. Buradan tekneye bindiğinizde yaklaşık  1 saat süren bir yolculukla, Kekova koylarını ve Batık şehri görebilirsiniz. Bir şehrin tamamen yer altında olması suların şehri komple içine almış olması faniliğin boyutunu göstermesi açısından oldukça düşündürücü. Kayaların üzerinde yer yer kaya mezarı ve lahitlere de rastladığınız Kekova  yabancıların da sıklıkla uğradığı yerlerden.


Kaya mezarları ve lahitler define avcıları tarafından kırılmış ve tamamının içleri oyulmuş vaziyette olması bunu yapan yerli ve yabancı insanların tarihe ve ölüye olan saygısızlığının acınası örneğidir. Tekne turuna, suların çekilmeye başladığı zamanlarda çıkmanız şehrin kalıntılarını görmeniz açısından daha yerinde olacaktır.
"Antalya ilinin Demre ilçesi yakınlarında Kaleköy ve Üçağız açıklarındaki küçük, kayalık bir adadır. Kaynaklara çoğu kez “Kakava” diye geçmiştir. 4.5 km²’lik yüzölçümü olmakla birlikte bu adada kimse yaşamamaktadır. Ada üzerinde pansiyonlar ve kafeler bulunur ve adaya teknelerle ulaşım sağlanmaktadır.
 
Ada üzerinde batık şehir’i oluşturan Dolichiste (Kekova) Antik Kenti bulunmaktadır. Burası ismini ilk defa XIX. yüzyılın başında Cramer tarafından duyurmuştur. Çoğu kez de kaynaklara Kakava olarak geçmiştir. 2. yüzyılda Akdenizin batısında yaşayan güçlü depremler sonucunda sular altında kalan Likya’nın ticaret merkezi Kekova limanı, son yıllarda Türkiye’nin önemli turizim merkezi halina geldi.Bölgede denizin içinde Likya tipi lahitler bulunmaktadır. Yüzme ve dalışın yasak olduğu bölgeye yapılan dalışlar su altında kalan tarihi eserlerin büyük bölümünün yıkıldığı ve bir bölümünün ise akıntılar nedeniyle deniz kumu altında kaldığı görüldü.

Kekova adası kıyısında yaklaşık 30 metre açıkta ve 20 metre derinlikte yapılan incelemelerde ise yüzlerce amforanın, define avcıları tarafından kırıldığı dikkat çekmektedir." (http://www.geziantalya.com/item/kekova-batik-sehir)

Gezi rotamızı burada neticelendirdik. Vakti olanlar Likya yolunu Fethiye'ye kadar devam ettirip buralarda yer alan diğer antik şehirleri, deniz ve koyları görme tercihinde bulunabilir. Gayet güzel ama bir o kadar da yorucu bir gezi rotası olan bu güzergaha çıkmadan önce müze niteliğinde olan bu antik şehirleri gezmek için "müze kartı" çıkartmış olmanız, ücretler açısından hesaplı olacaktır. Antalya; Helen, Likya ve Roma imparatorluğu kalıntıları bakımından oldukça zengin bir coğrafya olarak dikkati çekmektedir.  
Kadir PANCAR 
20 Ağustos 2018

Günümüze kadar gelebilen bunca yıllık muhteşem şehir kalıntıları, bize faniliğimizi bütün hücrelerimize kadar hissetmemize sebep olurken, ölümlü oluşumuzu, bir gün herşeyi bırakıp gideceğimizi, bütün güzellikleri, eserlerimizi bırakıp bir başımıza kalacağımızı, arkamızda ismimizin dahi hatırlanmayacağı veya hatırlansa dahi küçük kitabelerde masalsı bir anlatımla, iki satır yazıyla geçiştirileceğimizi anlatması açısından oldukça manidardır. Dünyanın anlamsızlığı üzerine sayfalar dolusu yorum yapmaktansa, böyle bir şehir gezip, insanların arkalarında bırakıp gittikleri eserleri incelemek, insana ibret olarak yeter. Dünya bir imtihan yurdudur ki; herkes burada heybesini, ebedi hayat için azıkla doldurmaya baksın. Allah; hepimizi ebedi saadete erişenlerden kılsın. (Amin)
| | Devamı... 0 yorum

En Çok Okunan Yazılar

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!