Net Fikir » hikayeler
Avcı ve Serçe Hikayesi
Sıkıntılı olduğum bir gün, İmam Gazali’nin Kimya’yı Saadet kitabını rastgele açıp kafamı toplamak istedim. Kitabın ortalarından bir sayfayı seçtim ve umuyordum ki orada benimle ilgili güzel bir hadiseye rastlayacaktım. İmam Gazali, mutluluğun tarifini yaptığı bu eserde bize de doğal olarak iyi şeyler söyleyecekti. Ve böylece karşıma çıkan hikayeyi izninizle sizinle paylaşmak istiyorum:
"Şa’bi der ki: Avcı bir serçe tutmuştu. Hal böyle ki kuş dile geldi. Kuşcağız ona dedi: “Ey kişi! Benden ne istiyorsun?”Avcı cevap verdi: “Seni öldürüp etini yiyeceğim!” Kuşcağız şöyle dedi: “Benim etimi yemekle sana bir faydam dokunmaz. Ama sana üç öğüdüm var. Bunları sana öğreteyim ki, beni yemekten sana daha çok hayır olsun. Ama o üç öğüdü, birincisini elinde iken, ikincisini beni elinden salıverdiğin ve ben ağaca konduğum zaman, üçüncüsünü ise uçup dağ başına konduğumda vereceğim.” Avcı: “Peki tamam, o üç öğüdü bana bildir!” dedi.
Kuş, avcının elleri arasındayken birinci öğüdü söyledi: “Eğer elinden bir şey çıkarsa veya kaybolursa ona hasret çekme ve üzülme.” Adam kuşu avucundan bırakıp salıverdi. Adam: “Ey kuş! Hadi ikinci öğüdünü söyle,” dedi. Kuş uçtu ve bir ağacın üzerine kondu. Sonra kuş cevap verdi: “Güç söze hemen inanma!” dedi ve sonra dallardan uçarak avcıdan uzaklaşıp bir dağ başına kondu. Adam arkasından bağırdı. Üçüncü öğüdünü söylemedin. “Ey bahtsız kişi!” dedi kuş uzaklardan, “Eğer beni öldürseydin öyle zengin olurdun ki, hiç bir zaman fakirlik görmezdin. Zira benim karnımda iki inci vardı ve her biri yirmi miskal kadardı.”
Adam bu sözlere öyle üzüldü ki parmaklarını ısırdı ve “Ne yazık oldu!” derken bir yandan da kuşa doğru “Öyleyse üçüncü öğüdü söyle" diye bağırdı. Kuş dedi ki: “Sana öğüdümün ikisini söyledim. Onları unuttun. Üçüncüsünü ne yapacaksın? Sana, geçen şeylere gam yeme, üzülme demiştim. Yine olmayacak şeylere bakma, güç şeye inanma! dedim. Ben senin elinde iken etim, kanadım ve kuyruğumla iki miskal yoktum. Şimdi benim karnımda yirmişer miskal olan o incilerin ne işi var? Mümkün mü böyle bir şey? Haydi diyelim ki o inciler karnımda var, madem ki artık senin elinden çıktım, bana ulaşma imkanın da kalmadı, söyle bana şimdi gam etmenin ne faydası var?” Kuş bunları söyleyip uçup gitti. Adam kuşun arkasından hatasını anladı ve hırsından dolayı pişman oldu."
Kaynakça: Kimya-ı Saadet, İmam Gazali, Sağlam Yayınevi, 1977
Hikayeden çıkarılacak sonuç şudur: Açgözlülük ve sabırsızlık, insanı fırsatları kaçırmaya ve kayba uğramaya sürükler. İnsan, her gördüğüne hemen inanmamalı, sabırlı olmalı ve doğru zamanı beklemeyi bilmelidir. Kaçırılan şeyler için üzülmek yerine, ders alıp bilgelikle hareket etmek önemlidir. Nasipte olan ne varsa sizi bulur. Maddi kazançlar, bazen bilgi ve öğütten daha az değerli olabilir.
Behlül Dânâ Hikayeleri
Halid Ziya Uşaklıgil’in rezil romanı ile adını son zamanlarda duyduğumuz "Behlül" ismi, esasında Abbas halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış büyük bir veliyi hatırlatır. "Behlül" ismini olumsuzlukla tanıtıp hatırlatanlara karşı, inadına asıl Behlül'ü tanıtalım. Peki kimdir Behlül Dânâ?
Behlül Dânâ’nın asıl adı Ebû Vüheyb bin Ömer Sayrafî’dir. Doğum târihi kesin olarak bilinmez. Kûfeli olduğu halde Bağdâd’da
yaşamış ve Bağdat'ta vefât etmiştir. Vefatı kesin olmamakla birlikte 806
yılı civarındadır. Behlül Dânâ, halk arasında “Behlûl-i Dîvâne” ve “Sultânü’l-meczûbîn” olarak da anılmış olup Abbâsî Halifesi Hârun Reşid (788-809) ile yakın ilişkisi sayesinde “Behlül er-Reşid” olarak tanınan ünlü bir zattır. Hakkındaki bilgiler çoğunlukla ona atfedilen büyük ölçüde menkıbe ve fıkralardan oluşur. “Behlül” kelimesi Farsçada meczup, deli, çok gülen gibi anlamlara gelirken; “Dânâ” ise “çok bilen”, “bilgin” demektir. Bu bağlamda “Behlül Dânâ”, “bilgin meczup” veya “akıllı deli” anlamını taşır; yani hem güldüren hem de öğüt veren bilgin anlamına gelir. Behlül, ilâhî cezbeye tutulduktan sonra kendinden geçmiş ve nefsini tamamen silmiş, bundan sonra halk arasında onlara uymayan garip davranışlar sergilemiştir. Mezarlarda ve harabelerde dolaşmayı, yalnızlığı ve çocuklarla şakalaşmayı seven Behlül’ün sözleri, nükteli ve iğneleyici olsa da genellikle hikmet dolu ve uyarıcı olmuştur. Bazı menkıbelerde Hârun Reşid’in kardeşi, yeğeni veya nedimi olarak da gösterilmiştir. Behlül Dânâ, Halifeye hatalarını çekinmeden söylemiş, onu uyarmak için bulduğu fırsatları değerlendirmiştir.
Tasavvufî eserlerde Behlül, Allah âşığı bir sûfî ve meczup olarak tanıtılmış; Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Şa‘rânî, İbnü’l-Cevzî ve Attâr gibi pek çok klasik yazar onun Hak âşığı olduğunu vurgulamıştır. Behlül’ün hikâye ve fıkraları Arap, İran ve Türk halk edebiyatında geniş yer tutmuştur. Şia kaynakları, Behlûl Dİma'yı İmam Cafer es-Sâdık’ın talebesi olarak gösterse de, bu iddialarına ilmî delil yoktur. Aşağıda Behlül Dânâ'ya atfedilen bazı nükteli hikayeler verilmiştir.
Bir gün Behlül Dânâ, halife Harun Reşit’in huzuruna çıkarak ondan bir görev ister. Harun Reşit bir süre düşündükten sonra ona, “Sana fırınları denetleme işini veriyorum. Git, fırınları dolaş, ekmekleri kontrol et,” der. Behlül Dânâ bu görevi hemen kabul eder ve çarşıya çıkarak işe koyulur.
İlk girdiği fırında ekmeklerin gramajını kontrol eder. Bakar ki ekmekler olması gerekenden eksiktir. Bunun üzerine fırıncıyı yanına çağırır ve ona birkaç soru sorar:
“Nasılsın, halin vaktin yerinde mi? Ailenle aran nasıl, geçimin iyi mi?” Fırıncı bu soruların hepsine olumsuz cevap verir; mutsuzdur, geçim sıkıntısı içindedir. Behlül Dânâ hiçbir ceza kesmeden oradan ayrılır. Fırıncı şaşırır ve arkasından seslenir: “Hiç mi ceza yazmayacaksın?” Behlül sadece “Hayır” diyerek yoluna devam eder.
Daha sonra başka bir fırına girer. Bu kez ekmekleri tarttığında ekmeklerin olması gerekenden fazla olduğunu görür. Fırıncıyı yanına çağırır ve aynı soruları sorar: “Halin nasıl? İşinden memnun musun? Ailenle aran nasıl?” Fırıncı bu soruların hepsine olumlu yanıt verir; mutludur, huzurludur, geçimi yerindedir.
Behlül Dânâ bunun üzerine doğruca Harun Reşit’in yanına döner ve “Efendim, ben bu işi yapmayacağım. Bana başka bir görev verin,” der. Harun Reşit şaşırır: “Neden vazgeçiyorsun? Daha az önce sana bu işi verdim der.
Behlül Dânâ, tebessüm ederek şöyle cevap verir: “Efendim, ben çarşıyı dolaştım. Gördüm ki benden önce bir başka ‘ağa’ gelmiş. Ekmeklerle birlikte insanların vicdanlarını da tartmış hesaplarını görmüş. Kimin terazisi eksikse onun gönlü de dertli, kimin ekmeği fazlaysa onun kalbi de huzurlu. Yani herkesin hesabı kendi vicdanında görülmüş. Artık bana gerek kalmamış.”
İnsanların yaptıkları işler, onların iç dünyalarının bir yansımasıdır. Vicdanı rahat olanın terazisi de doğrudur; içi sıkıntı dolu olanın ise terazisi şaşar. Gerçek denetim, dıştan değil, insanın kendi vicdanından başlar.
Ateşperest ile Yetim
Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmektedir. Düğün günü çok koyun ve inek kesilir. Et kokuları mahalleyi sarar. Ancak evin bitişiğinde, Müslüman, dul bir kadın, dört yetimiyle yaşamaktadır. Hepsi de günlerdir açtırlar. Kadıncağız, düğün evinin kapısını çalıp, 'ateş' ister. Kadın; o kadar pişen yemekten bize de bir şey verirler diye beklemektedir. Adam, kadının bu niyetini anlasa da, bir şey vermez. Kadıncağız, bir daha gidip 'ateş' ister. Yine eli boş döner.
Üçüncüde yine öyle. Ama ne olur bilinmez, ateşperest bu defa acır kadına. Hallerini anlamak için dehlize iner ve dayar kulağını bitişik evin duvarına ve dinler.
Yetimcik, annesine yalvarıyor:
— Anneciğim, ne olur bir daha git. Belki bu sefer bir şey verirler.
Kadın ağlamaklıdır:
- Üç defa gittim yavrum! Artık utanıyorum.
Adam bunu duyar. Kalbi sızlar. güzel bir 'Sofra' hazırlatıp, gönderir evlerine. Ve dehlize inip, dinler yine. Yetimlerin en küçüğü dua ediyor:
- Ya Rabbi! O nasıl bize ikram ettiyse, sen de ona ikram et! Onu imanla şereflendir!
Ardından;
- Âmiiiin! sesleri yükselir.
O anda, kalbi döner ateşperestin. Ve 'Şehâdet'i getirip imanla şereflenir. Nitekim Sadaka, belâyı önler. Ama dua, kaderi değiştirir! buyrulmuştur.
Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!
Matematik Konularından Seçmeler
matematik
(301)
geometri
(133)
ÖSYM Sınavları
(61)
trigonometri
(56)
üçgen
(49)
çember
(36)
sayılar
(32)
fonksiyon
(30)
türev
(26)
alan formülleri
(25)
analitik geometri
(23)
dörtgenler
(19)
denklem
(18)
limit
(18)
belirli integral
(14)
katı cisimler
(12)
istatistik
(11)
koordinat sistemi
(11)
fraktal geometri
(7)
materyal geliştirme
(7)
asal sayılar
(6)
elips
(3)
tümevarım
(3)
binom açılımı
(2)
hiperbol
(2)


