Cahit Arf: Makine düşünebilir mi?

Etiketler :
Cahit Arf, Türkiye’nin önde gelen matematikçilerinden biri olarak yalnızca soyut matematikte değil, aynı zamanda düşünce sistematiği ve bilim felsefesi alanlarında da önemli görüşler ortaya koymuştur. (Cahit Arf'ın hayatı ve çalışmaları için: Bkz. Cahit Arf) 
Cahit Arf, 1959 yılında Atatürk Üniversitesi’nde vermiş olduğu “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” başlıklı konferans, Türkçe literatürde yapay zekâ ve bilişsel sistemler hakkında yapılmış en erken ve en özgün bilimsel düşünce örneklerinden biri olarak kabul edilmiştir. Cahit Arf, konuşmasında Türkiye’deki bilimsel düşüncenin “pozitif zihniyet” üzerine inşası gerektiğini vurgulamış ve bu bağlamda bilimsel düşünmeyi bir yaşam biçimi olarak değerlendirmiştir. Böylelikle söz konusu metin, yalnızca teknik bir açıklama değil, aynı zamanda bilimsel bir manifesto niteliği taşımıştır. Cahit Arf, “akl-ı selim” kavramını merkeze alarak, bilimsel düşünmenin temelinde dogmalardan arınmış, sabırlı ve sistematik bir sorgulama biçiminin yer alması gerektiğini belirtmiştir. 
“Makine düşünebilir mi?” sorusuna gündelik örnekler üzerinden yaklaşmış; zilli saat, otomatik telefon, hesap makinesi ve miras dağılımı yapan basit devreler gibi örnekleri kullanarak makinelerin “refleksif” ve “deterministik” işleyiş biçimlerini açıklamıştır. Bu değerlendirmeler neticesinde iki farklı düşünme biçimi tanımlamıştır: analog düşünme ve dijital düşünme. Analog düşünme, insan beyninin benzerlik ve çağrışım ilişkileriyle kurduğu bağlantılara karşılık gelirken; dijital düşünme, mantıksal seçenekleri eleyerek sonuca ulaşan sistemlerin işleyişini ifade etmiştir. Cahit Arf’a göre her iki düşünme biçimi de belirli problemlerin çözümünde etkili olabilmiştir; ancak yalnızca insan beyni, daha önce tanımlanmamış problemlere çözüm üretebilme ve yeniliğe uyum sağlayabilme yeteneğine sahip olmuştur. Bu tespit, modern bilişsel bilimdeki yapay genel zekâ (AGI) tartışmalarının tarihsel bir öncülü olarak değerlendirilmektedir. Cahit Arf, insan zihninin özgünlüğünü iki temel özelliğe dayandırmıştır: birincisi intibak kabiliyeti, yani önceden programlanmamış durumlara tepki verebilme yetisi; ikincisi ise estetik muhakeme yetisi, yani insanın mantıksal doğruluk dışında değer yargılarına dayalı kararlar verebilme kapasitesidir. Arf, bir makinenin estetik yargıya sahip olabilmesi için belirsizlik unsurunun devreye girmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu noktada atom içi olaylardaki rastlantısallığı örnek göstermiş ve düşünme süreçlerinde belirsizliğin bir rol oynayabileceğini öne sürmüştür. Bu yaklaşım, günümüzde kuantum bilişim ve olasılıksal yapay zekâ modellerinin teorik temellerine önceden ışık tutmuş bir öngörü olarak değerlendirilmektedir. 
Cahit Arf, konuşmasını “makine düşünebilir, fakat estetik kararlar veremez” önermesiyle sonlandırmış; ancak makinenin kendi kendini geliştirebilme potansiyelini de vurgulamıştır. Bu düşünce, bugün “öğrenen sistemler” veya “makine öğrenimi” olarak tanımlanan kavramların erken bir biçimini yansıtmıştır. Söz konusu konferans, Alan Turing’in 1950 tarihli “Computing Machinery and Intelligence” başlıklı makalesinden yalnızca dokuz yıl sonra verilmiştir. Ancak Cahit Arf, Turing’den bağımsız biçimde benzer soruları Türkçe bir bağlamda ve toplumsal bir anlatım diliyle ele almıştır. “Makine, bizim yaptığımız problemleri çözüyorsa düşünmüş sayılmaz” ifadesiyle Turing Testi’ne alternatif bir ölçüt geliştirmiştir. Cahit Arf'a göre düşünme, yalnızca dışsal davranışın değil, aynı zamanda problem kurma ve yeniden anlamlandırma kapasitesinin göstergesidir. Makine öğrenmesi ile insan öğrenmesi arasında ciddi farklar vardır. İnsan zihninin estetik mahiyetteki uyarıcıları alıp üzerinde işleyebilmesi ve estetik kararlar verebilmesi, aynı zamanda bir işi yapıp yapmama konusunda kendini serbest hissetmesi, makinelerde bulunmayan temel özelliklerdendir. Bu özelliklerin ortak noktası, tümünün bir belirsizlik unsuru taşıması ve mutlak kurallara bağlı olmamasıdır.
Alan Turing, 1950 yılında yayımlamış olduğu “Computing Machinery and Intelligence” adlı makalesinde makinelerin düşünebilir olup olamayacağı sorusunu incelemiştir. Turing, “makine düşünebilir mi?” sorusunun tanımsal tartışmalarla zaman kaybettirdiğini belirtmiş ve bu soruyu “taklit oyunu” olarak adlandırdığı yeni bir yöntemle somutlaştırmıştır. Taklit oyunu, bir insan sorgulayıcı ile bir makine ve bir insan arasında yazılı iletişim üzerinden gerçekleşmiştir. Eğer sorgulayıcı, hangisinin insan hangisinin makine olduğunu güvenilir biçimde ayırt edemezse, makinenin “düşünebildiği” kabul edilmiştir. Turing bu yaklaşımla düşünmeyi davranışsal sonuçlar üzerinden değerlendirmiştir. Turing, makinelerin düşünmesine karşı öne sürülen başlıca itirazları, yazdığı makalesinde (1950) sistematik biçimde tartışmıştır. Matematiksel itirazlarda Gödel’in eksiklik teoremlerine dayanarak makinelerin her gerçeği ispatlayamayacağı öne sürülmüş, Turing ise insan zihninin de aynı sınırlılıklardan muaf olmadığını ifade etmiştir. “Bilinç argümanı” adı verilen itirazda, makinelerin duygulara sahip olamayacağı iddia edilmiş, Turing ise bilinçli olup olmadığını bilmediğimiz insanlara dahi yalnızca davranışları üzerinden akıl atfettiğimizi belirtmiştir.  
Alan Turing, dijital bilgisayarların doğasını açıklamış ve “evrensel makine” kavramını tanımlamıştır. Evrensel bir makinenin uygun biçimde programlanması halinde herhangi bir hesaplama işlemini gerçekleştirebileceğini ortaya koymuştur. Bu noktada, makinenin zekâsının donanımından değil, yazılımındaki algoritmalardan kaynaklandığını savunmuştur. Ayrıca “öğrenen makineler” fikrini gündeme getirmiştir. Makinelerin deneyimlerinden öğrenerek zamanla daha iyi performans gösterebileceklerini öngörmüştür. Alan Turing, 50 yıl içinde bilgisayarların taklit oyununda insan performansına yaklaşacağını ve insanların makine zekâsını kabul etmekte tereddüt etmeyeceğini öngörmüştür. Makalesiyle birlikte “yapay zekâ” kavramının bilimsel temellerini atmıştır. Düşünmeyi davranışsal, hesaplamalı ve gözlemlenebilir bir olgu olarak ele almış, böylece zeka kavramını deneysel araştırmaya açık hale getirmiştir. 
Cahit Arf, Turing’in çalışmalarına ek olarak, benzer soruları kendi entelektüel birikimiyle Türkçe bir düşünce çerçevesinde ele almış ve bunları toplumun anlayabileceği sade bir dille ifade etmiştir. Arf, bilimsel kavramları yalnızca uzmanlara değil, geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlamıştır. Bu yönüyle onun yaklaşımı, bilimi toplumsal bir bilinç unsuru haline getirme çabasının erken bir örneğini oluşturmuştur. 
Cahit Arf'a göre beynimizin bilgi alma ve işleme mekanizması, kelimeler aracılığıyla harfleri kullanarak gerçekleşmektedir. Bu bağlamda, beynin alıp dönüştürebileceği uyarımlar, alfabemizde 29 harfin farklı dizilişlerinden oluşan etkiler şeklinde ifade edilebilmiştir. Örneğin, “Sokağa çıkacağım, fakat hava bulutludur” cümlesi bir etki olarak kabul edilmiş ve beyin, hafızasındaki bilgilerle bunu birleştirerek mantıksal bir sonuç olan “Şemsiye almalıyım” sonucunu üretmiştir. Bu durum, beynin sürekli yeni problemleri çözebilmesinin temel sebebinin, sınırlı sayıda harfin çok sayıda sıralanışını etkiler olarak kabul edebilmesi ve bunları mantık kurallarına uygun biçimde dönüştürebilmesi olduğunu göstermiştir. Ayrıca, dilin zenginliğinin harf sayısıyla doğrudan ilişkili olmadığı, yalnızca iki harf kullanılsa dahi dilin aynı derecede ifade kapasitesine sahip olabileceği ortaya koymuştur. Örneğin, (makine altyapısında devre açık ve kapalı formatındaki) 0 ve 1 işaretleriyle oluşturulacak bir dil, bütün sıralanışları "etkiler" olarak kabul edilebilen ve mantık kurallarına uygun şekilde dönüştürülebilen bir sistem aracılığıyla, en az insan dili kadar zengin bir ifade gücüne sahip olabilecektir. Bu da bir çeşit "makine öğrenmesi" anlamına gelecektir.  Bunu Cahit Arf şu tasvirle açıklamıştır: Elektrik düğmelerinin yalnızca iki durumu olduğu, yani ya elektrik geçirdiği ya da geçirmediği durumu vardır. Bu durumlar 1 ve 0 işaretleriyle temsil edilmiş ve tasarlanan makinelerin ön hafızasına bu haliyle iletilmiştir. Makine hafızası, tel sarılı demir çubuklar ve hareketli parçalardan oluşan devre elemanlarıdır. Bu elemanlar aracılığıyla makine, 0 ve 1 işaretlerini kaydedip kendisinde muhafaza edebilmiştir. Makine ön hafızadaki veriler, kontrol cihazı aracılığıyla mantıkî hesap cihazına gönderilmiş ve röleler yardımıyla mantık kurallarına uygun biçimde dönüştürülerek makinenin cevabı üretilmiştir. Bu cevap üretilirken temel mantık işlemleri kullanıldığından buna uygun biçimde makine elektrik devrelerini kullanarak akımın geçip geçmemesine bağlı kalarak bir cevap üretir. Modern makinelerde, mıknatıslı röleler yerine artık elektronik devreler kullanılarak işlem hızının artırılması sağlanmıştır. Bu makinelerin anlaşılabilmesi çok üstün zekâ gerektirmemekle birlikte, tasarım ve üretim süreçlerinde sabır ve yoğun çalışma gerektiği görülmüştür.
Cahit Arf’ın kavramsallaştırmaları, günümüz terminolojisiyle dikkat çekici paralellikler göstermiştir. Onun “analog ve dijital düşünme” ayrımı, çağdaş bilişimde nöral ağlar ile mantıksal işlemciler arasındaki hibrit modellere denk düşmüştür. “İntibak kabiliyeti” kavramı, yapay genel zekânın temel niteliğini tanımlamıştır. Atom altı süreçlerdeki belirsizlik vurgusu, kuantum bilişim ve olasılıksal algoritmaların kuramsal temelleriyle örtüşmüştür. “Estetik muhakeme” ise modern dönemde “etik yapay zekâ” ve “insan merkezli tasarım” yaklaşımlarına karşılık gelmiştir. Dolayısıyla Arf’ın 1959’daki bu konuşması, yalnızca teknik değil, aynı zamanda felsefi ve bilişsel temelleri bakımından çağdaş yapay zekâ teorilerinin öncüllerinden biri olarak kabul edilmiştir. Cahit Arf’ın Görülüyor ki zamanımızın harikalarından biri olan bu makinelerin anlaşılması için şeytanî zekâya ihtiyaç yoktur; akl-ı selim kâfidir” sözü, bilimsel rasyonalitenin demokratikleştirilmesine ve teknolojik bilginin mistikleştirilmesine karşı yöneltilmiş bir eleştiri olarak okunmuştur. Bu yönüyle Arf, günümüz yapay zekâ tartışmalarında sıkça karşılaşılan “algoritmik yücelik” veya “teknolojik kadercilik” anlayışlarına karşı eleştirel rasyonalizmin erken bir temsilcisi olarak görülmüştür.  
Cahit Arf’ın “makine düşünse bile estetik karar veremez” tespiti, günümüzde yapay zekânın hukuki özne olup olamayacağı tartışmalarının merkezinde yer almıştır. Modern bilişim hukukunda makineler, sorumluluk taşıyan özneler değil, tasarlanmış araçlar olarak değerlendirildiğinden sorumlulukları da buna göre düzenlenmiştir. Cahit Arf’ın insan beyninin serbest iradeye sahip oluşuna yaptığı vurgu, bu hukuki ayrımın felsefi temelini yaklaşık yetmiş yıl önce ortaya koymuştur. Ayrıca Arf’ın “estetik muhakeme” kavramı, günümüzdeki etik muhakeme tartışmalarına öncüsü olmuştur. Estetik, insanın değer yükleme yetisini; etik ise bu değerlerin normatif sonuçlarını temsil eder. Dolayısıyla Cahit Arf’ın öngörüsüyle, bir makine bir müzik parçasını “güzel bulmadığını” söyleyebildiği gün, aynı zamanda etik değer yargılarına sahip bir "yapay zekâdan" söz edilebileceği öngörülmüştür. Doğal olarak, makine öğrenmesinin gelecekte doğuracağı sonuçlar, hukuki açıdan sorumluluk, özerklik ve kişilik kavramlarının yeniden tanımlanmasını zorunlu kılacaktır.
Cahit Arf’ın söz konusu konuşması, Türk düşünce geleneğinde yapay zekâ etiğinin yerli köklerini bizlere göstermiştir. Arf’ın akl-ı selim, sabır ve idealizm vurguları, etik ve ahlaki değerler, bilişim hukuku ve normatif ilkeler açısından aranan özelliklere doğrudan kaynak teşkil etmiştir. Sonuç olarak, Cahit Arf’ın “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” adlı konferansı, 1959 Türkiye’sinde yalnızca bir teknik açıklama değil, aynı zamanda bilimsel düşüncenin ahlaki temellerine dair bir çağrı niteliği taşımıştır. Arf, bilimi elit bir uğraş olmaktan çıkararak, “akl-ı selim” ile birleştiğinde herkesin anlayabileceği bir insan etkinliği olarak tanımlamıştır. Günümüzde yapay zekânın etik, hukuki ve bilişsel sınırları tartışılırken, Arf’ın şu sözü hâlâ yol gösterici olmuştur: “Zamanımızın harikalarından biri olan bu makinelerin anlaşılması için şeytanî bir zekâya ihtiyaç yoktur; sadece akl-ı selim kâfidir.
Cahit Arf’ın söz konusu konferansta özellikle aklı selim ve pozitif zihniyetin önemi üzerinde durmuştur. Cahit Arf, bunun önemini bir örnekle şöyle açıklamıştır: Geçmiş yıllarda ülkemizde, özellikle okumuş kişiler arasında alışılmışın dışında bir durumla karşılaşıldığında önce akl-ı selimle düşünüp değerlendirmek yerine, ilmi olarak daha fazla bilgili konumda olan veya rütbece konumu daha yüksek mevkiden olan kişilerden tavsiye alma eğiliminin hâkim olduğunu ifade etmiştir. Bu zihniyetin günümüzde hala bazı biçim değişiklikleriyle birlikte çalışmalarda ve herhangi bir konu üzerindeki tartışmalarda karşı tarafı anlamak ve aklı selim ile düşünmek yerine daha çok karşı görüşleri yok saymak veya muhalifleri "mat etmeye" yönelik bir yaklaşım içinde olmak suretiyle yaygın olarak devam ettiğini söylemiştir. Kendi akl-ı selimimize güvenmenin önemine dikkat çekmiş, bunun körü körüne kendini beğenmek anlamına gelmediğini; aksine, herhangi bir bilgiyi anlamadan kabul etmemenin ve temel ilkeleri samimiyetle anlamaya çalışmanın esas olduğunu vurgulamıştır. Cahit Arf, eğitim ve öğretim süreçlerinin tek başına yeterli olmadığını bir örnekle açıklamıştır: Askerde bazı eğitimsiz erlerin, askeri işleyişi anlamada yüksek okul veya üniversite mezunu subay adaylarından daha başarılı olabildiğini aktarmıştır. Bu durumun nedeni olarak, üniversite mezunu olmayan erlerin doğrudan olay ve nesnelerle ilişki kurabilmeleri; üniversite mezunu subay adaylarının ise kelimelerle ve ezberle düşünmeye alışmaları ve hazır bilgiye ulaşma beklentilerini göstermiştir.
Cahit Arf, akl-ı selime güvenin genel olarak tüm meslek ve yaş gruplarında yaygınlaştırılmasının önemini vurgulamış ancak bu şekilde öğrenilen bilgilerin üzerine yeni bilgiler eklenebileceğini söylemiştir. Cahit Arf, karmaşık görünen olayların doğru bir şekilde anlaşılmasının, merdiven basamaklarını tek tek çıkmaya benzediğini belirtmiştir. İlerleme ve teknolojide, bilgiyi sabır ve azimle, birikimli olarak işlemenin önemini vurgulamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası teknolojik gelişmeler; atom enerjisi, düşünen makineler ve yapay uydular gibi karmaşık yapıların halk arasında “akıl erdirilmez” olarak algılandığını ifade ederken, bu tür bilgilerin ancak doğru yöntem ve sabırla kavranabileceğini belirtmiştir. Düşünen makineler gibi “akıl almaz” unsurlarda insanın değişik etkilere verdiği tepkilerin gözlemlenebilir hâle gelmesinin, benzer şekilde makinelere de uygulanabileceğini vurgulamıştır. Arf, ilk bakışta karmaşık görünen bilimsel olayların, doğru yaklaşım, sabır, etkili çalışma ve azami dikkatle anlaşılabileceğini aktarmıştır. Bu gözlemler ışığında, bilgiye ulaşmanın ve akl-ı selime güvenmenin önemini vurgulayarak, sabır ve azimle tüm engellerin aşılabileceğini ifade etmiştir.
Kaynakça:
Arf, Cahit, Makine Düşünebilir Mi ve Nasıl Düşünebilir?, Atatürk Üniversitesi – Üniversite Çalışmalarını Muhite Yayma ve Halk Eğitimi Yayınları Konferanslar Serisi No: 1, 1959, Erzurum, s. 91-103
Turing, Alan M. (1950). Computing Machinery and Intelligence. Mind, 49, 433-460, https://courses.cs.umbc.edu/471/papers/turing.pdf
Sarı, F. (2021). Cahit Arf’in “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” Adlı Makalesi Üzerine Bir Çalışma. TRT Akademi, 6(13), 812-833. https://doi.org/10.37679/trta.962940 
Makine Düşünebilir Mi ve Nasıl Düşünebilir? Mehmet Bedii Kaya, 2021, https://mbkaya.com/makine-dusunebilir-mi-cahit-arf/

Cahit Arf'ın çalışmasının orjinal pdf'si: Emir Öngüner tarafından dijital olarak gün yüzüne çıkarılmıştır. https://mbkaya.com/hukuk/cahit-arf-makine-dusunebilir-mi-orjinal.pdf adresinden indirilebilir.

Cahit Arf'ın çalışmasının pdf temiz kopya olarak Mehmet Bedii Kaya tarafından hazırlanmıştır. https://mbkaya.com/hukuk/cahit-arf-makine-dusunebilir-mi.pdf adresinden indirilebilir.

Cahit Arf'ın “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir? (1959) çalışmasının orjinal pdf'sini yukarıdaki bağlantılar çalışmıyorsa buradan da indirebilirsiniz: https://drive.google.com/file/d/1k_a7o3OgYpuMfpC5Wp-v0P4YMMr1Aw58/view?usp=sharing 

Alan Turing'in (1950) "Computing Machinery and Intelligence" makalesini indirmek için https://drive.google.com/file/d/1Ap95GeyPR_wq4YUppcnR3QCMdv-6RnoO/view?usp=sharing bağlantısını kullanabilirsiniz.

0 yorum:

Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz samimiyetle insanlara yararlı olmaktır, akıbetimiz bu vesileyle güzel olsun. Dua eder, dualarınızı beklerim...

"Allah'ım; bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."

“Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim. İşlediğim tüm günahlarımı affeyle! Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl. Beni Müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat!”

“Rabbim! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme! Bize tarafından bir rahmet bağışla.Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Muhakkak ki lütfu en bol olan Sen’sin. Senden başka ilâh yoktur."

Lâ ilâhe illallah Muḥammedürrasulüllâh


KADİR PANCAR

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!