Ahiret yolunun ilimleri

Etiketler :
Ahiret yolunun ilmini -her ne kadar bu ilmin tafsilâtı saymakla bitmez ise de- bilmek istersen, Ahiret İlmi'nin yolu iki kısımdır: 1. Mükâşefe İlmi 2. Muâmele İlmi 
Mükâşefe İlmi, bâtın ile ilgili bir ilimdir ve ilimlerin en son noktasıdır. Bu nedenle âriflerden bazıları şöyle demişlerdir: 'Bu ilimden nasibi olmayan kimsenin âkibetinden korkulur. Bu ilimden az pay sahibi olmak, onu tasdik etmek ve ona vâkıf bulunan büyüklerin hakkını teslim etmektir'. Başka biri de şöyle demiştir: "Kimde şu iki sıfat bulunursa o kimseye ahiret ilminden bir kapı açılmaz. O iki haslet bid'at ve kibirdir". Yine denildi ki: "Dünya ile dost olan veya nefsinin arzularının arkasından koşan kişi ahiret yolunun ilmini elde edemez." Halbuki bütün ilimleri elde etmenin yolu, önce ahiret ilminin yolunu öğrenmiş olmaktır. Âhiret ilmini inkâr etmenin en hafif cezası, inkâr edenin o ilimden hiç pay alamamasıdır'. Şu şiir bu sözü takviye etmektedir: "Senden kaybolanın kaybına razı ol! Çünkü bu öyle bir günahtır ki cezası içindedir."

Bu mükâşefe ilmi sıddıkların ve Allah'a yakın olanların ilmidir. Bu ilim, kalp temizlendiği, bütün kötü sıfatlardan soyunup nûra döndüğü zaman elde edilen bir ilimdir. O nûrlu halden birçok hususlar inkişâf eder. Kişi daha önce o şeylerin isimlerini işittiğinden icmalen mânâlarını tahmin eder, fakat kalbi nûr hâline geldiğinde, bütün bu mânâları idrâk eder. Allah'ın zât-ı ulûhiyetini, sıfatlarını, fiillerini, dünya ve ahireti yaratmasının hikmetini, ahireti dünyaya tercih edişinin hikmet ve sebeplerini eksiksiz bir şekilde anlamış olur. Aynı zamanda peygamberliğin, peygamberin, vahyin, şeytanın, melâike lâfzının ve seytanlar sözünün anlamını da bihakkın bilir. Yine meleğin peygamberlere nasıl göründüğünű, vahyin peygamberlere ne şekilde indiğini ve bunların keyfiyetini bütün inceliklerine kadar anlar. Yer ve gök âlemlerinin sırrına vákıf olur. Kalbin hallerini ve kalpteki şeytan ve melekler arasında geçen mücadeleyi bütün açıklığı ile görür. Melekten gelen ilham ile, şeytanın vesvesesini ayırdedecek hassayı elde eder. Ahiretin, cennetin, cehennemin, kabir azabının, sırat köprüsünun, mizanın ve hesab gününde olacakların keyfiyetini de apaçık bir şekilde bilir. 'Oku kitabını! Bugün sana hesab görücü olarak nefsin yeter!' (Isra/14) ve 'Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurdu ise, işte o gerçek hayattır, eğer bir bilselerdi...' (Ankebût/64) ayetlerinin mânâsını hakkıyla anlar. Allah'ü Teala ile karşılaşmanın, O'nun cemal-i ilâhisine bakmanın ve O'na manen yakınlaşmanın ne demek olduğunu da anlar. En yüce cemaatin arkadaşlığı ile hasıl olacak saadetin, melekler ve peygamberlerle beraber olmanın anlamını da idrak etmiş olur. Cennet ehlinin derecelerinin farkını -ki bu fark bazı cennet ehli arasında o denli büyüktür ki; gökte parlayan yıldızlara biz nasıl bakıyorsak, bir kısım cennet ehli de yüksek derecedeki diğer cennet ehlinin durumlarına öylece hayran hayran bakacaktır" ifadesini hakkıyla bilir ve inanır. Daha sayılması çok uzun sürecek neler neler... Zira insanlar bu hakikatlerin esasını tasdik ettikten sonra, mânâlarda çeşitli kanaatlere sahip olurlar. 

İnsanların bir kısmı bütün bu hakîkatlerin birer misal oldukları, Allah Teâlâ'nın salih kulları için hazırladığı nimetlerin, gözle görülmemiş, kulakla işitilmemiş ve hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği şeyler olduğu düşüncesindedirler. Onlara göre halk, sadece cennetin sıfatlarını ve isimlerini bilir; hakîkatlerinden ise tamamen bihaberdir. Bir kısım insanlar da bu hakîkatların bazılarını misal kabul ederken, diğer bir kısmı da lâfızlarından anlaşılan hakikatler olduklarına inanmaktadırlar. Bazıları da şu kanaattedirler; "Allahü Teala'yı bilmenin en son zirvesi kulun kendi aczini kabul edip, O'na ilişkin hiçbir şeyi bilmediğini itiraf etmesidir". Bazıları da Allahü Teala'yı bilmek hususunda büyük meselelerin varolduğunu iddia etmişlerdir. Bazıları ise, halkın ulaştığı noktanın sadece mârifetullah'ın târifi olduğunu söylemişlerdir. Halkın inancı ise şöyledir: "Allah vardır, herşeyi bilir, herşeye güç yetirir, işitir ve konuşur..."


Mükâşefe İlmi'nden gayemiz; perdenin kaldırılması ve bütün bu işlerde açık bir şekilde hakkın şeksiz şüphesiz görülmesidir. Bu ise, insanın yaratılışına göre mümkün bir haldir. Fakat kalp aynası, dünya pisliğinin pasından arınmış ve temizlenmiş ise bu ilim ancak o zaman açık olur.  
Ahiret İlmi'nden kastımız; kalp aynasının pislikten temizlenmesini bize bildiren ilimdir. O aynayı kaplayan kirler, Allah'ın zâtına, sıfatlarına ve fiillerine perde olur. Bu aynanın temizlenmesi ise, ancak şehvetlerden korunmak ve her hâlinde peygamberlere tâbi olmakla mümkündür. Ayna ne kadar temizlenirse ve hakkın aynası olursa, hakîkatları o nisbette aksettirir. Bu mertebeye çıkmak için, riyazet yolunu takip etmek, öğrenmek ve öğretmek gerekir. İşte kitaplarda yazılmayan, ancak ehline açılan ilimler bunlardır. Bu ilim, ancak ehli olan kimselere müzakere yoluyla açılabilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "İlimden bir kısım vardır ki, gizlenmiş mücevherât gibidir. Onu ancak Allah'ı bilenler (arifler) bilirler. Allah'ı bilenler bu ilimden söz ettiklerinde, onların sözlerini sadece Allah'tan gafil olan kimseler anlamazlar. Allah Teâlâ'nın bu ilmi kendisine nasib ettiği bir kulu asla küçük görmeyin; zira Allah Teâlâ onu hor görmemiştir. Hor görmediğinin delili ise, bu ilmi ona vermiş olmasıdır." (Erbain, Hüseyin es-Sülemi,Tergib ve Terhib, İlim)

İkinci bölüm ise Muamele İlmi'ne aittir. Bu muamele ilmi; kalbin ahvalinden, bu hallerin sabır, şükür, korku, ümid, riza, zühd, takvâ, kanaat, cömertlik ve bütün bu hallerde Allahü Teala'ya minnettar olduğunu bilmek; ihsan, hüsn-ü zan, iyi ahlâk, güzel muaşeret, doğruluk ve ihlâs gibi güzel hasletlerden ibarettir. Bütün bu hallerin hakikatlarını bilmek, hududlarını anlamak ve vesilelerini idrâk etmek, meyvelerini devşirmek, cılız ve zayıf taraflarını tedâvi ederek kuvvetlendirmek ahiret ilminden sayılır. Bu hallerin kötülerine gelince; fakirlik korkusu, takdir olunana razı olmamak, hile, düşmanlık, hased, doğru hareket etmemek, riyaset peşinde koşmak, halkın kendisini övmesini beklemek; dünyadan daha fazla lezzet almak kasdıyla uzun zaman yaşamayı dilemek; kibir, riya, gazab, haksız yere böbürlenmek, düşmanlık hisleri taşımak, insanlara buğzetmek, tamahkår olmak, cimrilik, nüfuz sahibi olmaya çalışmak, iyi konuşan bir insan oluşu dolayısıyla bundan kendisine iftihar payı çıkarmak, oburluk, şehvetlerinin emrinde hareket etmek, zenginlere hürmet göstermek, fakirlerle istihza (alay) etmek, nefsine güvenmek, böbürlenmek, akranlarına üstünlük taslamak, servetle mağrur olmak, hakkı bildiği halde kabul etmemek, mâlâyani (boş ve değersiz) şeylere dalmak, boş ve çok konuşmayı sevmek, şaşkın olmak, halkın görmesi için görülebilecek yerlerini süslemek, dininden tâviz vermek, kibir ve gurura sapmak, nefsindeki ayıpları bırakıp başkalarının ayıplarıyla meşgul olmak, üzüntü duyma hissini kalbinden söküp atmak, hiçbir şeyden korkmamak, nefsine dokunana hücum etmek, hakkın yardımına koşmamak, düşman olduğu halde düşmanlığını gizleyerek insana dostluk göstermek, Allah'ın vermiş olduğunu geri almak hususunda Allah'ın azabından emin olmak, ibadetlerine güvenmek, hilekârlık ve hâinlik yapmak, kandırmak, tûl-i emel (uzun istek ve hayaller), kalp katılığı, dünya varlığı ile sevinmek, dünya varlığını kaybettiği için üzülmek, mahlûkata gönül vermek, merhametsiz olmak, hafiflik yapmak, aceleci olmak, az hayâ ve az merhamet hissine sâhip olmak... 

Saydığımız bu sıfatlar ve kalbin bunlara benzer diğer halleri, fuhşiyâtın ekileceği ve mahzurlu diğer hareketlerin serpileceği tarlalardır. Bunların zıddı olan güzel ahlâklar ise, ibadetlerin ve Allah'a yaklaştırıcı diğer fiilleri yapmanın vesilesi ve ana kaynağıdır. Bu bakımdan bu hususların sınırlarını, hakikatlerini, sebeplerini, sonuçlarını ve ilaçlarını bilmek, Ahiret İlmini bilmek demektir. Ahiret ulemasının fetvasına göre, bunları bilmek farz-ı ayn'dır. Bunların bilinmesinden yüz çevirenler zahiri amellerden yüz çevirenler nasıl dünya padişahlarının kılıçlarıyla kahroluyorsa, padişahlar padişahı olan Allah'ın kahrıyla ahirette helak olup gideceklerdir.

Kaynakça: 
İmam Gazali, İhya Ulumiddin, Kitabül İlim, Çev. Ali Arslan, Cilt:1, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 1992

0 yorum:

Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."

İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!

  • Ters Dönüşüm Formülleri ve İspatları10.05.2014 - 0 Yorum Ters dönüşüm formülleri çarpım şeklinde verilen trigonometrik formüllerinin toplam biçimine dönüştürülmesi için kullanılır. Burada yer alan formüller sinüs ve cosinüs için bulunmuş olan formüllerdir. Bu formüller bulunurken toplam ve fark…
  • Test Çözerken Nelere Dikkat Etmeliyiz?07.02.2009 - 2 Yorum "Bana bir problem ve 1 saat süre verilse bu sürenin 45 dakikasını problemi anlamaya 10 dakikasını çözüm yolları üretmeye 5 dakikasını çözmeye ayırırım" Einstein Test tekniğini kavramak hem öğrenciyi daha doğru sonuçlara yönlendirir hem de…
  • İlimden istifâde edebilmek07.05.2011 - 0 YorumSözlükte “bilmek” anlamına gelen ilim (ilm) genellikle, “bilgi” ve “bilim” karşılığında kullanılır.“Bilgisizliğin (cehl) karşıtı” olarak da tanımlanır. Aynı kökten türeyen âlim, alîm, allâm ve allâme, ma‘lûm, ma‘lûmât, muallim, müteallim, muallem…
  • Açıortay Teoremleri ve İspatı22.05.2013 - 5 Yorum Herhangi bir üçgende iç açıortay veya dış açıortay çizilmiş olursa, buna bağlı olarak özel teoremler yazılabilir. Teoremler yazılırken üçgenlerde benzerlik ilişkisinden yararlanılır. Açıortay ister iç ister dış açıortay olsun üçgenin köşe…
  • 12.Sınıf Geometri Çalışma Soruları (2013)27.04.2013 - 0 Yorum12.Sınıf Geometri Dersi (2013 Müfredatı) ünite sonu çalışma soruları 12.sınıflarda seçmeli olarak okutulan geometri derslerine ait aşağıdaki konuları ihtiva eden soruların bulunduğu çalışma kağıdıdır. Tekrar ve pekiştirme amaçlı olarak…
  • Nemime-Laf taşıma (Koğuculuk)15.05.2022 - 0 YorumSözlükte “fısıltı halinde konuşmak, birinin sözünü yalan katarak nakletmek” anlamındaki nemm kökünden türeyen nemîme kelimesi, “insanlar arasında kötülük, düşmanlık ve bozgunculuk maksadıyla söz taşıma, kovculuk yapma, gammazlık” demektir.…
  • Cemaatle Namaz nasıl kılınır?28.02.2009 - 0 Yorum Namazların Cemaatle Kılınma Şekli     190- Cemaatle namaz kılanlar şu şekilde hareket ederler:     1) Cemaatten her biri imama uymayı niyet eder. Kılacak olduğu namaz hangi vaktin ise onu kasdederek: "Niyet ettim bugünkü…
  • Blaise Pascal (1623 - 1662)08.01.2010 - 0 YorumBlaise Pascal, Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünürdür. Pascal, 19 Haziran 1623 günü Fransa'da Clermont'ta doğdu. Babası kültürlü bir adamdı. Pascal yedi yaşına gelince, babası Paris'e yerleşti. Yedi yaşına gelen parlak çocuk öğrenimine başladı.…